Mucize

Mucizelere inanır mısınız? Sanırım herkes hayatında mucizevi bir takım olay veya olaylar söyleyebilir. Peki bunlar gerçekten mucize midir yoksa belli uygun koşullar kendiliğinden gerçekleştiğinde ortaya çıkan doğal sonuçlar mıdır?

Aklıma gelen mucize olarak değerlendirdiğimiz birkaç örnekle başlamak isterim. Mesela çocuğu olmayan ebeveynlerin belli bir zaman sonra çocuklarının olmasını mucize olarak gösterebiliriz. Ya da okul döneminde bir türlü başarı sağlayamayan bir öğrencinin iyi bir üniversiteyi kazanması da mucize denebilir halk arasında. Veya hiç bilmediğiniz bir işte hiç olmadığınız hazır bulunuşlukla başarı kazanmanız da kendi deyiminizle mucize olabilir elbette. Düşünsenize tam idam olmak üzeresiniz ve bir anda cellada bir haber geliyor. Dur! Ve sizin aslında suçsuz olduğunuza karar veriliyor. Bu da mı bir mucizedir? Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak kanımca bunların hiçbiri bir mucize değildir. Bu örneklerin hepsi ya tıbbın ilerlemesinden ya hazır bulunuşluğun artmasından, ya çabadan ve emekten,ya da adaletin önünde sonunda bir şekilde sağlanacağı gerçekliğinden. Koşulların dış penceremizden içimize doğru birileri tarafından oluşturulması veya iç penceremizden dışımıza doğru bizim tarafımızdan oluşturulan enerjiden ibaret hepsi.. Şimdi gelelim asıl mucizeye.. Bir masal, bir destan yazalım birlikte..
Gözleri açıkken de hayal kurabilir insan. Ve lütfen satırlarımı okurken hayal edin anlattıklarımı. Bir millet mucizesi ile karşı karşıya kalacağız çünkü. Öyle bir imparatorluk düşünün ki içinde çok fazla etnik köken barındırmasına rağmen yıllarca bir arada kalmayı başarmış. Birlikte bir çok mücadele vermişler, bir çok zafer kazanmışlar. Git gide topraklarını büyütmüşler. O zaman ki tüm devletler ondan çekinirmiş. Sonra başlarına bazen deli, bazen ilgisiz, bazen zevki sefa düşkünü bazen de dış ülke hayranı padişahlar gelmiş. Zaman içinde gerek padişahların hatası gerek dış taraftaki vahim kumpaslar sayesinde halkı birbirine bağlayan ve görünmez olan bağlar zayıflamaya başlamış ve görünür hale gelmiş. Bunu fırsat bilen komşu ülkeler ise hain ve zalim planlarını dışarıdan değil içeriden de yapabilmeye başlamışlar. Ülke öyle bir hale gelmiş ki herkes aç.. Herkes bir dilim ekmeğe muhtaç. Devletin ise bu umurunda bile değilmiş. Halktan gerekli gereksiz cizye, öşür, zekat, ağnam, aşar vs.. adı altında 30un üzerinde vergi alınırmış. (Elbetteki vergiye karşı değilim ama kazancın %75 ini verdiğiniz zaman halkın isyan etmemesi olası değildir diye düşünüyorum) Neticede fakirleşen halkın da kendi için yapabileceği pek te bir şey kalmamış.
Girilen savaşların çoğu kaybedilmiş, nüfus ve toprak kayıpları hat safhada olmuştu. 199.000.000 km2 lik bir yüz ölçümüne ve 24 milyon km2 lik etki alanına sahip olan imparatorluk 4.980.000 km2 ye kadar düşmüştü. 1913 yılında 29 milyon 357 bin olan nüfus 1923 yılında 13 milyona kadar düşmüştü ve bunun 11 milyonu köyde yaşıyordu. 40 bin köyün 37 bininde okul ve postane yoktu. Ancak 10 bin tane köyde cami vardı. Tarım ve hayvancılık üzerine bir hayat kurmalarına rağmen ne traktör ne biçer döver vardı. Karabasanlar ile iş gücünü azaltmaya çalışıyorlardı. İçerden üretim yapamayan halk mecburen dışarıya bağımlı hale geliyordu. Şeker, un,pirinç her şey ithaldi.. Ülke de su yoktu ki. Suyun olmadığı yerde nasıl tarım yapılırdı? Suyun olmadığı yerde nasıl hastalık olmazdı? Hayvanlar hasta, insanlar hasta.. Veba, sıtma, trahom ve frengi her yerde kol geziyordu. Tüm memlekette (yani 40 bin köyde) toplamda 337 doktor, 4 hemşire, 136 ebe, 60 eczacı, 4 fabrika vardı. Ve doktorların sadece 8 i türktü. Doğan bebeklerin neredeyse %50 si ölüyordu. Açlık, hastalık ve sağlıksızlıktan insanlar genellikle 40 yaşına kadar yaşayabiliyordu. Ne demiryolları bizimdi, ne madenler bizimdi.. Ülke bizden çoktan gitmişti. Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Ülke perişan halde iken mübadele ile 400 bin insan daha geldi. Kendimize bakamaz durumdayken gelenlere de bakamadık. Her gelen 2 çocuktan biri 2 ay içinde ölüyordu.

Ve kadınlar.. Sadece ev içerisinde kapalı kapılar ardında siyah çarşaflar içinde olabilirdi. Meslek edinemezdi. Söz söyleme hakkı yoktu. Seçme hakkı yoktu. Seçilme hakkı yoktu. Belli bir döneme kadar nüfus sayımlarında bile dikkate alınmıyorlardı. Ne boşanma hakkı vardı ne de kocası boşasa bile velayet hakkı vardı.. Kürtaj hakkı yoktu. Gebelikten korunma gibi bir şey söz konusu bile değildi. Kendi kızlık soyadını tercih etme gibi bir şansı bile yoktu.

Memleketin hiçbir yerinde hiçbir şekilde bir düzen yoktu. Herhangi bir şeyde ortak davranabilmek mümkün değildi. Saatin kaç olduğu bile 4 farklı şekilde tahlil ediyordu ve dolayısıyla kimse net olarak saati bilemiyordu. Kişilere göre tarihler bile birbiri ile uyum sağlamıyordu. Tüm dünyanın kullandığı ne ağırlık ölçülerine hakimdik, ne uzunluk ne de hacim.. Kendimize ait bir alfabemiz bile yoktu. Arapça ve Farsça karıştırılmış ve Osmanlıca yapılmıştı. Yazması zor, anlaması zordu.. 150 yılda 450 kitap yazılmıştı. Okuma yazma oranı çok düşüktü. Erkeklerin %7 si kadınların ise %0,4 ü okuma yazma biliyordu. Voltaire’in bir sözü vardı.. ‘’İstanbul’da 1 yılda yazılan kitap sayısı Paris’te 1 günde yazılıyor’’. Bu durum aslında her şeyi özetliyordu. Gazeteler sadece İstanbul’da ve İzmir’de vardı. Tüm memlekette sadece 230 kız okula gidiyordu ve öğretmenlerin 1/3 inin öğretmenlik eğitimi bile yoktu.. Koskoca bir memlekette sadece 1 tane üniversite vardı. İlimden bilimden çok uzak bir hayat vardı.

Memleketin halini anlatmaya sayfalar yetmez şu an. Savaşlardan yorgun olan halk fakirlik içindeydi. Ama oradan bir çift mavi göz belirdi. Her şeye rağmen memleketi kurtarmaya niyetliydi. Yapamazsın diyenleri dinlemedi. En büyük gücün yok oluştan geldiğine inandı ve inandırdı. Kaybetmeye alışmış olan halkı kazanabileceklerine inandırdı. Zaten halkın canlarından başka kurtuluş için verebileceği hiçbir şey kalmamıştı. El ele, omuz omuza verdiler. Kadını erkeği Mustafa Kemal Paşa’nın yolundan gitti. İngiliz bir kumandanın Türkler burayı 6 ayda geçemez dedikleri yeri 15 saatte geçtiler. Tüm dünyaya meydan okudular. 300 yıllık savunma artık taarruza dönüşmüştü.. Bu savaşın adı Kurtuluş Savaşıydı. Halkın kazanmaktan başka şansı yoktu. Ellerindeki tüm her şeyi bu inanç doğrultusunda vermeye hazırdılar ve verdiler de.. Top, tüfek, ölüm ve kan sesleri her yerdeydi. Cephane azdı, yiyecek yemek yoktu.. Herkese göre bu bir delilikti ve kaybetmek kaçınılmazdı.. Ama bilmedikleri bir şey vardı halkın elinde.. İNANÇ ve HÜRRİYET AŞKI! Öyle bir inançtı ki bu Mustafa Kemal’in neden hala mevziyi alamadınız sorusuna ‘yarım saate alıyorum’ diyen Albay Reşat, Paşa’ya verdiği sözü gerçekleştiremeyince namluyu kafasına dayayıp intihar ediyor. Bu, verdiği sözden ziyade hürriyetine kavuşmak için kıyasıya mücadele eden halkın vicdani ağırlığı altında ezilmek istememesinden kaynaklı onurlu bir davranış şekliydi. Oysa 15 dk daha alabilseydi keşke yükü omuzlarına Albay Reşat.. Sadece 15 dk sonra Yunanlılardan alınmıştı Çiğiltepe..

Diğer tarafta yüzbaşı Şefik önderliğinde 150 asker 2000 düşman askerini esir almıştı! Bu bir mucize değil de neydi? Bu bir adanmışlık değil de neydi? Bu bir hürriyet aşkı değil de neydi? Bu taarruz sonucunda yaklaşık 13 bin şehit ve gazi verilmişken Yunan tarafında ise 100 bin kayıp verilmişti. Kaçan 10 bin askerin üzerine halk, vatanın tüm düşmanlardan temizlenmesi üzerine söylenen ‘ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri’ sözünden sonra durmaksızın yürümüştür. Yunanlılar İzmir’e kaçmaya çalışırken Türk ordusu 9 Eylülde tamamının pimini çekmeyi başarmıştır.

30 Ağustos ile kendilerine inanan halk artık kendi gücünün farlına varır. Ve ölümsüz hürriyetlerine doğru ilk imzayı atmışlardır.
Ve sonra her şey adım adım olmuştur. 29 Ekim de Cumhuriyet ilan edilmiştir. Böylece monarşi şekil değiştirmiştir. Eğitim de reformlar olmuştur. Medreselerin yerine ilim ve fen odaklı okullar açılmıştır. Medeni Kanun belirlenmiştir. Kadınlar artık seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştur. Köy enstitüleri ile öğretmenler eğitilmiştir ve her türlü donanıma sahip rehber olarak benimsenecek öğretmenler yetiştirilmiştir. Eğitim eşitliği ülkenin her yerine homojen bir şekilde dağılmıştır. Sağlık alanında bir çok sorun çözülmüş ve halk yeniden nefes almaya başlamıştır. Tersaneler kuruluyor, halk için bankalar kuruluyor. Şeker, çimento ve demir çelik fabrikaları kuruluyordu. Cumhuriyetten sadece 6 yıl sonra uçaklar yapıldı ve Avrupa’ya ihraç edildi. Kooperatifler kuruldu. Demiryolları yapıldı. Hidroelektrik santralleri yapıldı. Haydarpaşa limanı ve bir çok demiryollarımızı gasp eden yabancılardan tüm bunlar geri alındı. Merkez bankası kuruldu. İzmir rıhtım işletmesi bile yabancılarda idi ,alındı.. TDK kuruldu. Cam fabrikaları kuruldu. Kağıt üretimi başladı. Madenler açıldı, tarım büyüdü, sanayi gelişti.. Savaşın yorgunluğundan çıkan bu halk hem tarımda hem de sanayide büyük bir gelişme yarattı. İlke ve inkılaplar getirildi. Ve bunların tamamı halkın refah içinde yaşayabilmesi içindi. Müzik ve sanat padişah saraylarından alınıp halkla tanıştırıldı ve bunlar kurumlaştırıldı. Tüm bunları uzatmak o kadar mümkün ki… Aslında sadece şu an elimizle olanlara bakarak dedelerinizin ve ninelerinizin neden bu mücadeleyi gösterdiklerini anlayabiliriz.

Mucize nedir? Hangisi mucizedir? Her şeyini kaybettiğin anda ve son bir şansın varken yine de elinde hiçbir şey yokken tek nefes olarak düşmana üfleyebilmektir mucize. Nefeslerin çıkardığı sesin tek bir melodisinin olabilmesindedir. Hürriyet! Özgürlük! Bağımsızlık! YANİ ASLINDA İNSAN GİBİ YAŞAMAK!!! Mucize yoktan var edebilmektir koca bir ülkeyi.. Mucize Atatürk gibi bir liderimiz olmasındadır. Hiç düşündünüz mü ya olmasaydı diye? Olmasaydı da olurdu diyen tipler için şu sözlerim. Bir insanın yegane amacı halkın iradesi ise ve sağlığında tüm halkı arkasına alabiliyorsa eğer ve öldüğünde ülke yasa boğulabiliyorsa bu ne büyük bir lütuftur! Ana babası öldüğünde bile ağlamayan ve üzülmeyen yeni yetme düzencilerden fazlasını beklemek te bir deliliktir zaten. 1 asırdır O’nun kurduğu topraklar üzerinde hayatınızı devam ettirirken bir anda hıyanet edebilme cesareti gafletten başka bir şey değildir. Lider dediğimiz kişi davranışları ile, sözleri ile, aldığı kararlar ile, mücaledeki duruşu ile, ileri görüş ve zekası ile önder ve örnek olmalı iken ne yazık ki lidercilik oynayan, karşı görüşlere saygısı ve tahammülü olmayan, ağzından hakaret düşmeyen kişilere bıraktık kendimizi, vatanımızı, haklarımızı..

Demokrasi… Evet bence şu an demokratik bir ülkede yaşayabilirsek bir mucize. Demokrasiyi tekrar kazanabilirsek bir mucize. Hangimizin sesi kısılmadı, hangimiz korkmadık, hangimiz yoğurdunu üfleye üfleye yemedi, Adaletin içinde en büyük adaletsizliklerin döndüğü, eğitim sistemimizde ilim ve fen adına zerre kadar bir şeyin olmadığı, bir çok öğretmenin bırakın akademik başarısını, iki kelimeyi dahi bir cümle içinde anlamlı bir hale getiremediği bir ülkedeyiz artık. Çocuklar.. Evcilik oynamaları gerekirken evlendiriliyor artık. Kadın mini etek giyerse tecavüzcüye tecavüz hak görülür oldu. Çocuk istismarcıları ile dolu oldu etraf ama 7 yaşına gelen bir çocuk ergenmiş aslında..
Farkında değil misiniz? Yavaş yavaş anlamsızlaşıyoruz. Yavaş yavaş değersizleşiyoruz. Tc vatandaşlarına verilen haklar dışarıdan getirilen halkların hakkı yanında köpeğe kemik atmak gibi. Birileri sürekli zenginleşiyor birileri ise sürekli fakirleşiyor. Zengin daha zengin olsun diye fakir daha da fakir hale getiriliyor. Her 2 yılda bir, bir parmak bal ile kandırılıyor insanlar. Ameliyatını yanlış yapan doktorlar ile kaynıyor ülke. Bunun iki sebebi var aslında. Birincisi ne kadar ameliyat yaparsa o kadar pirim alanlar.. İkincisi denklik verdikleri eğitim seviyesi çok düşük olan ve sadece barajı geçerek ve bolca para döktürerek doktor olduran ama bu öğrencileri kendi ülkesine doktor olarak almayıp tekrar Türkiye’ye gönderen dış ülkeler..

Peki aptallaştırıldığımızı görüyor musunuz? Eskiden televizyonu açtığımızda ne çok izlenecek program vardı. Çocuklar bile eski çizgi filmlerde arkadaşlığı, kardeşliği, birlikte kazanabilme bilincini öğrenirken şimdi sadece savaş, kılıç, öfke hakim çizgi filmlerde. Büyükler ise mala bağlamış aşk dizileri peşinde.

Uyan Türkiye! Bu bir oyun, oyuna gelme.. Örnek gösterdikleri Osmanlı İmparatorluğu bile bünyesinde bir çok etnik grubu barındırırken aynı Tc vatandaşı olmamıza rağmen ayrıştırılıyoruz şu an. İlmek ilmek ayrılıyoruz, düşmanlaştırılıyoruz..

Ve ben şimdi yeni bir mucize bekliyorum işte. ZAMANINDA YOLUNDAN GİDEBİLDİĞİMİZ ATATÜRK’ÜMÜZÜN ŞİMDİ İZİNDEN GİDEBİLMEMİZİ BEKLİYORUM. Bunun için O’nu tanımaya ve görmeye gerek yok. Eşsiz nutuk adlı eserinde gizli her şey. Okuyalım, okutalım. Düşünelim. Onun sayesinde feslerden kurtulduğumuz şapkalarımızı bir kere masaya koyalım. Düşünelim.. Bize ne oldu? Bize kim bunları yaptı? Korku ve algı politikasının içinde sinmiş bir halk olduk. OYSA HANİ MEVCUT OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTU! Sen aslını unutma. Senin için yapılanları unutma. Sen Çanakkale’de şehit düşen, sen İzmir’de, Hatay’da, Adana’da, Antep’te, Samsun’da. Maraş’ta, Bilecik’te, Kars’ta, Afyon’da, Antalya’da, Bodrum’da, Fethiye’de vs. şehit düşen, kanları ve canları pahasına bu vatanı sana emanet edenlerin torunusun. Bırak artık şu güncel geçim lakırdılarını, kolay yoldan kazanç sağlamaya çalışmaları, arkana belli bir ideolojiye dayanarak uzaktan laf atmalarını.. Tek ol, dürüst ol, kendin için kendi yanlışlarınla savaş önce.

Ve son sözüm.. BİR MUCİZE YARAT KENDİ İÇİNDE ve KARANLIK DÜŞLERİNDEN ÇIK ARTIK. ÇÜNKÜ TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR! TÜRK ULUSU BÜYÜKTÜR. ÖZGÜRLÜĞÜ VE BARIŞI SEVER. CANI PAHASINA DA OLSA, CUMHURİYETİ SONSUZA KADAR YAŞATACAK GÜÇTEDİR. VE YAŞATACAKTIR! CUMHURİYET, ETNİK KÖKENİ NE OLURSA OLSUN TÜM YURTTAŞLARINI TÜRK ULUSU ÇATI KİMLİĞİNDE BİRLEŞTİRMİŞTİR!

Mucize hangisi? Yoktan bir ülkeyi yaratabilmek, tek yürek olabilmek ve Cumhuriyeti kurabilmektir. Var olanı bozup cumhuriyete karşı gelmek, demokrasiyi yok saymak, halk için değil devlet büyükleri için çalışmak, ayrıştırmak ise sadece ve sadece hıyanettir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

(ilham veren belgesellere ve sayıları analiz ettiğim bazı makalelere teşekkür ederim) 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner97

banner82

banner83