Genç kalemler seçildi

Genç Kalemler Projesi'nin Şubat ayı değerlendirmesi sonucu, 10 öğrencinin eseri yerel medyada yayınlanmaya hak kazandı.

Genç kalemler seçildi

AHENK Projesi kapsamında Alanya Kaymakamlığı’nca hazırlanan Alanya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Alanya Gazeteciler Cemiyeti (AGC) ortak olduğu ‘Genç Kalemler Projesi' başladı. Alanya Kaymakamı Fatih Ürkmezer, Alanya İlçe Milli Eğitim Müdürü Yusuf Yılmaz ve AGC Başkanı Gaye Coşkun arasında imzalanan protokolle hayata geçen ‘Genç Kalemler Projesi'nin ilk değerlendirmesi yapıldı. Alanya’daki öğrencileri okumaya, yazmaya özendirmek ve yerel medyanın önemine dikkat çekmek amacıyla başlatılan projede 10 öğrencinin eseri seçildi. Alanya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından seçilen işte 10 eser; 

EN BÜYÜK ERDEMLER

İyilik et iyilik bul!
Hoşgörülü olmayana demeliyiz dur,
İyilik ve hoşgörü en büyük erdem
Onlardır bizi insan eden.

Nerede olursan ol
Evde, sokakta
Sana hiç uymasa da
Sen yine de hoşgörülü ol.

Bir çıkarın olmasa da
Hiç karşılık beklemeden
Nerede yardıma muhtaç insan
Geçme oradan iyilik etmeden

Ayrılmaz birbiriden
İyilik ve hoşgörü
Kalk şimdi yerinden
Gerçekleştirelim bu düşü.

Alanya Bilim ve Sanat Merkezi 6/G: Burak Safa Uçar

İYİLİK VE HOŞGÖRÜ
İyilik yap herkese,
Yaşadıkça kazanırsın.
Hoşgörülü davran,
Yaşadıkça seversin.

Sen iyilik yaptıkça
Dünya sana müteşekkir olur.
Şu koca dünyada,
Hoşgörülü davransan ne olur.

Hayat kısa unutma!
Ömrün iyilikle dolsun.
Mutlulukla, huzurla,
Hep seninle beraber olsun.


Alanya Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu 6/D: Kardelen Karlı

İYİ BİR İNSAN İÇİN
Hayata gözlerimizi açtığımızda bilincimiz gibi kalbimiz de tertemiz kişilerdik. Günler geçtikçe bilgilerimiz arttı. Başkalarıyla olan ilişkilerimiz başladığından beri bize insanlara karşı iyi ve anlayışlı olmamız gerektiğini öğütlediler.
Ailelerimiz her zaman iyi kişilerle arkadaşlık etmemizi, kötü görünenlerden her zaman uzak durmamızı söyledi. Onlar hiç de haksız değil fakat dışarıdan kötü gibi görünen kişiler gerçekten ne hissediyor ve düşünüyor? Aileler bu kişilerin sonsuza kadar bir fanusta kalmalarını mı bekliyorlar? Kimse arkadaşsız kalmak istemez, belki de bizler istemeden de olsa çoğu insanı dışlayıp yalnızlığa itiyoruz. Oysa bize öğretilenlerden biri de ayrımcılık yapmamamız gerektiğiydi. Kötü olarak kabul edilen insanlar da böyle doğmadılar. Bu mümkün değil! Biz hiçbir şey bilmeden doğduk; bize öğretilenlerle ve çevreden gördüğümüz davranışlarla büyüdük. Kötü kabul edilen kişiler de aslında ne gördülerse, nasıl yetiştirildilerse öyle oldular. Eğer ortada bir kötülük varsa bu kötülükten toplum olarak herkes suçlu.
Bu kötülüğe maruz kalmış kişiler kendi hayatlarından, bu şekilde olmaktan, dışlanmaktan, görmezden gelinmekten mutlular mı? Hiç de değil tabii ki. Onların iç dünyasında bir yerlerde iyilik olduğuna ben tüm kalbimle inanıyorum. Onlar sadece iyiliği bilmeyen, iyilikle yeteri kadar karşılaşmamış kişiler. Halbuki onlara yeteri kadar iyilik göstermeden nasıl iyi biri olmalarını bekliyoruz? 
Herkes artık hayatta kötü insanların daha fazla olduğunu dile getiriyor. Bunun nedeni onların kendileri değil. Çevremizdeki kişilere artık canavarmış gibi bakmayı bırakırsak onlarında kendilerini iyi hissetmelerini sağlarız. Bu şekilde davranmayı başarabilirsek “kötü insan” ayrımını azaltabiliriz. Kötülüğü ancak ve ancak iyilikle yenebiliriz…

Alanya Bilim ve Sanat Merkezi 6/G: İdil Zeynep Şen

İYİLİK VE HOŞGÖRÜ MUTLULUKTUR
İnsanı seveceksin,
İyiliğini göstereceksin.
Hoşgörülü olursan,
İyiliğini göreceksin.

Silgiyle siler gibi
Sil içindeki öfkeyi.
İyilik ver hoşgörü ,
Getirir sana tüm mutluluğu.

Sen hep kendin ol.
İnsanlara yardım et.
Başkalarını dinleme,
Kötü sözlerine inanma.

Kim demiş her insan kötü diye,
Senin içinde iyilik varsa,
Onlarda da vardır bir iyilik,
Bunu asla unutma!

Değirmendere İlkokulu 4/A: Ayşe Sena Yanık

İYİLİK
Dostluğun, arkadaşlığın
Hoşgörünün, barışın
Kardeşliğin, adaletin
Anasıdır iyilik.

İyilik yapan mutluluk getirir,
İyilik yapan hayatı güzelleştirir,
Haydi! Başlasın iyilik zinciri
Güzelleşsin yaşanılır olsun dünya.

İyilik yapan iyilik bulur demişler ne de olsa…
Barış olsun, mutluluk olsun, samimiyet olsun,
Sen de katıl iyilik zinciri uzasın da uzasın,
Ulaşsın tüm insanlığa.

Değirmendere Ortaokulu 5/A: Elifgül Leylek

KAHVERENGİ PALTOLU ÇOCUK

Ayakkabıları boyasızdı, yırtık pantolonu, yanından hiç eksik etmediği kahverengi paltosu ve dağınık saçlarıyla herkesin dikkatini üzerine toplamayı başarmıştı…

(1530) O sabah rüzgarı hissederek kalkmıştı Anna. Kostantina’nın güzelliği, yakut rengi gözlerini kamaştırmıştı besbelli. Altın saçları rüzgarın ahengiyle dans ediyordu adeta. Hoplaya zıplaya geçtiği bu dar sokaklar onun evi gibiydi, şimdiden benimsemişti. Ta ki annesinin arkasından seslendiğini duyana kadar… Annesiyle bugün kütüphaneye gideceğini unutmuştu ve hemen kaldıkları eve geri dönmesi icap etmekteydi. Eve geri döndüğünde annesinden azar işitmişti lakin validesini halen daha umursamamaktaydı. Anna 14 yaşına gelmiş hatta geçmekteydi. Kendisine karşı ne kadar sosyalse dışarıya karşıda bir o kadar asosyaldi Anna. Evet, annesiyle arası iyi değildi Anna’nın çünkü kimle nasıl konuşulur bilmezdi. Lakin yine de saf, temiz bir yüreği vardı onun. Kütüphaneye geldiğinde reyon reyon gezmeye başlamıştı. Sonunda tarih romanlarının bulunduğu reyona gelmişti. Reyon karanlık olmasına rağmen hafif hafif ışıklar yanıp sönüyordu. İlk başta tavandaki lambalardan birinin olduğunu düşündü. Fakat hayır bu ışık lambalardan geliyor olamazdı. Bir kitabın yerinden oynadığını gördü. Ama hayır hayır bu olamazdı değil mi? Bu tarih kitabı onun üstüne doğru geliyor olamazdı yani. Ama hayır bu gerçekti! Anna adımlarını geri doğru atarken kitaptan bir ışık çıktı ve kitabın kapağı kapandı.

(1980) Yakıcı güneşin altında uyandı Anna. Korku içinde etrafına baktı. Burası çöldü. Acaba buraya nasıl gelmiş olabilirdi? Etrafına toplanan bir sürü siyahi vardı ve Anna siyahilerden nefret eder bırakın sevgiyi, saygı kelimesini bile onlara layık görmezdi. Bir süre çölde güneşin altında dolanıp durdu. Nasıl geldiğini, nereye geldiğini, nasıl gideceğini ve hangi tarihte olduğunu sorguluyordu. Derken önüne bir gazete uçtu. Tarihinde de 1980 yazdığını gördü.  NE! 1980 mi? Fizik kurallarına göre şu an yaşaması imkansızdı ama. Gerçi yaşadıklarının hangisinin bir imkanı vardı ki? Anna böyle sorularla kendi başını şişirirken midesi ve boğazı farklı şeyler düşünüyordu ama o siyahilerden de yardım almak istemiyordu. Saatler böyle böyle geçti. Anna çok bitkindi ama yanına biri yaklaşıyordu gözlerini ovalayıp baktı ve bu bir siyahiydi. Tabi ya neden heyecanlanmıştı ki sanki kaç saattir karşısına kendi ‘denginde’ biri çıkmıştı. Ama bu da ne elinde bir bardak su ve Hindistan cevizini Anna’ya uzatıyor. Reddedemeyecekti hemen alıp midesine indirdi çünkü en son açlıktan başı dönüyordu.  Anna artık pes etmişti. Biraz dolaşmak için gezerken o siyahi ve ailesini gördü. Neden hepsi aç gibi görünüyordu yoksa evet onlar tek yemeklerini misafirleri Anna’ya vermişlerdi ve Anna aslında onlardan nefret ediyordu. Anna ona yardım eden bu insanların aslında gerçekten yiyeceğe muhtaç insanlar olduklarını, buna rağmen yine de elindekileri paylaştıklarını görünce aslından onlardan neden nefret ettiği aklına geldi. Aslında onlardan nefret etmiyordu. Bu nefret ona yaşadığı toplumda öğretilen bir şeydi. Anna’nın yaşadığı dönemde siyahilere karşı bir sevgisizlik vardı. Belki aradan geçen bunca yıldan sonra bu nefret bitmiş olmalıydı. Hem zaten aslında birbirimizden ne farkımız var ki diye derin derin düşünmeye başladı. Aynı zamanda aklı yaşadığı çağa geri dönmenin de peşindeydi. Sonra büyük bir sesle irkildi…

(1530) Anna’nın ailesinin evi büyük bir kilisenin yanındaydı. Kilisenin çanıyla bir anda uyanıvermişti. Gördüğü rüyanın hala etkisindeydi. Sanki zamanda yolculuk yapmış gibiydi. Rüyayı noktası noktasına kadar hatırlamaya çalışıp aklında kalanları hemen bir kağıda yazmaya başladı. Acaba bu serüvenden aklına kalanları ailesine anlatabilecek miydi? O da kendinden emin değildi. En azından belli bir süre saklamanın faydası olacağını düşünerek aynı rüyayı görmenin umuduyla geceyi beklemeye başladı…

Şehit Ömer Halisdemir Ortaokulu 7/D: Süeda Arslan

SORUMLULUK

İnsanın üzerine düşen görevleri yerine getirebilmesidir sorumluluk. Hangi yaştan olursak olalım, küçük büyük herkesin bir sorumluluğu vardır yerine getirmesi gereken. Küçük yaşlardan itibaren başlarız görevler almaya. Zamanla bu sorumluluklar daha da artar. Eskiden sadece kendimize karşı vazifelerimiz varken artık hem çevreye, hem sevdiklerimize en önemlisi de vatanımıza karşı bazı sorumluluklarımız olmaya başlar. Bize verilen bu görevleri her insan az da çok da olsa yerine getirir. Çünkü yaşamak için az da olsa sorumluluk sahibi olmak gerekir. Sorumlu insan her şeyin bilincinde olan insandır. Vazifelerini yerine getirebilmek için var gücüyle çalışır. Boş durmaz. Her seferinde kendine verilen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirebilmek için çaba sarf eder.  

Vatanına, bayrağına karşı vazifelerini bilip ülkesine yaraşır, ülkesini gururlandıracak bir insan olmak ister. Ama öncelikle sorumluluk insanın kendinden başlar. İnsan kendine karşı sorumluluklarını yerine getirmiyorsa yani bakımını yapmıyor, derslerine düzenli çalışmıyor ve evde yatağı toplamak gibi görevleri dahi yapmıyorsa bu insan önce sorumluluk almaya kendinden başlamalıdır. Sonra çevresine karşı görevlerini yerine getirmelidir. Sorumluluk sadece ders değildir çünkü. İnsan çöpleri çöp kutusuna atmaz, yüksek sesle müzik dinler veya insanlara karşı saygılı olmazsa birtakım sorunlar yaşayabilir. Çöpleri çöpe atmayan kişi çevreyi kirleterek sadece insanlara değil hayvanlara da zarar vermiş olur. Veya insanlara saygılı davranmayan bir kişi toplum içerisinde sorun yaratabilir. İşte bu gibi durumlara neden olmamak için herkes üzerine düşen görevleri yerine eksiksiz bir şekilde yerine getirmelidir. 

Bir de vatana ve millete karşı sorumluluklar vardır. İnsan ne kadar okusa da ne kadar büyük başarılar elde etse de bir vatandaşın görevi vatana hizmet etmektir. Eğer gidip de başka bir ülkede çalışıyorsak biz, milletimizi geliştirmek, onu daha iyilere çıkarmak için bir şey yapmamışız oluruz. Başka ülkeye hizmet etmiş oluruz. İnsan yaşayıp doğup büyüdüğü yere hizmet etmelidir. Bilhassa oranın suyu, oranın besini onu doyurmuştur. O toprak onu sahiplenmiştir. Bu yüzden vatanımızı, milletimizi gururlandırmalı ve vatanımıza karşı yapabileceğimiz sorumluluklarımızı yapmalıyız. Atatürk’ün dediği gibi “Türk insanı istikrarlı, kararlı ve azimli olmalıdır. Sorumluluk sahibi olmalı, hizmete talip olmalıdır.” İşte bütün bunlar bizi başarılı, terbiyeli, ahlaklı ve mutlu bir insan yapar. İnsan sorumluluğunu yerine getirdiğinde artık vicdanı rahatlar. Çünkü bir işi yaptığında sahip olduğun mutluluk çalışmaya değerdir.

Şehit Ömer Halisdemir Ortaokulu 7/B Buğlem Pişkin

banner111

ERYÜZÜ İYİLİK DOLSUN

 Küçük dünya büyük yürekler,

Büyük yüreklere sığar ufak bir tebessüm,

Bir iyilik yap kendine,

İyilik her yerde…

Ufak bir kalbe ufak bir hediye,

Muhtaç bakan gözlere,

Ufak bir tebessüm kat yüzüne,

Her şey senin elinde…

Daldaki kuştan yerdeki kediye,

Bir iyilik yapsan küçük yüreklere,

Gözleri parlayan temiz kalpli çocuk,

Güzel bak gözlerime,

Hoşgörü her yerde…

GÜLÜMSE Kİ İYİLİK DÖKÜLSÜN YERLERE,

YERYÜZÜ İYİLİK DOLSUN ADIM ADIM DOĞSUN…

Rıfat Azakoğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 9/A Esra Yücesan

NİÇİN YAZIYORUZ

İnsan unutkan bir varlıktır. Öğrendiklerini, duyduklarını aklında tutamaz. Kısa sürede unutur. Bu yüzden insanlar verimli ve sağlıklı bir sosyal hayat geçirmek için çeşitli yollar aramışlardır. Örneğin ilk insanlar, duvarlara çizdikleri resimlerle dertlerini anlatmışlar. Fakat her seferinde resim çizmek zor gelmeye başlamış. Sonra bu resimleri daha basit şekillere dönüştürmüşler. Böylece alfabeleri oluşturmuşlar. Bu sayede işleri eskisine göre daha kolay olmuş. 

Önceleri bilgiler insanlarla birlikte ölüp giderken, buldukları bu sistem sayesinde kalıcı hale gelmiş. Yazıdan önce bilgiler kulaktan kulağa yayılırken, değişikliğe uğrarmış. Yazı sayesinde bu bilgiler ilk şekliyle kalmaya başlamış. Bilgi kişilerin malı olmaktan çıkıp, bütün insanlığın ortak ürünü hale gelmiş. 

Yazı topluma olduğu kadar insana da fayda sağlamış. İnsanlar dertlerini, duygularını, söylemek istediklerini yazıya dökerek kendilerini ifade etme yolu bulmuşlar. Edebiyat denen sanat dalı böylece ortaya çıkmış. Bununla birlikte tüm insanlık hayatı idame ettirmenin sadece yeme içme ve barınmadan oluşmadığını anlamış. Kağıda döktükleri kelimelerle güzellik anlayışlarını ortaya koymuşlar. Birbirine uzak coğrafyalarda yaşayan insanların benzer duygu ve düşüncelere sahip olduklarını anlayabilmişler. Yazı sadece bilginin değil duygunun köprüsü olmuş. 

Sonuç olarak; ölümlü bir varlık olan insan ölümsüzlüğün kapısını yazıyla aralayabilmiştir. Yazıyla birlikte, tarih ortaya çıkmış, yaşamın bir temeli ve amacı olduğu anlaşılmıştır.

Şehit Ahmet Gündoğmuş Ortaokulu 7/A Azim Mustafa BALÇIK

Gerçek Sevgi Nedir?

Sevgi hissedebileceğimiz en güçlü duygudur. Sevgi içimizden gelir, yüreğimizin en derinlerinden seslenir bize. Her zaman seven ve sevilen insan etrafına mutluluk saçar, pozitif enerji yayar. Sevgi her yaşta, her zaman, her yerde güzeldir, doğduğumuzdan beri ruhumuzun ona ihtiyacı vardır. Sevgi ruhumuzu yansıtır adeta, bizi biz yapar. Sevgi her şeyi sevmektir aslında, doğayı, hayvanları, insanları ve en önemlisi de kendimizi sevmektir. Kendimizi sevmek özgüveni de beraberinde getirir.

Dünyaya sevgiyle bakan bir insan aynı zamanda saygı duymayı, merhamet etmeyi, empati kurmayı da öğrenir. Sevgi düşüncelerimizi, hayallerimizi ve en önemlisi de bizi besler. Sevildiğimizi görmek bize değerli olduğumuzu hissettirir, getirdiği mutluluk maddiyatla satın alınamaz. Sevelim ki saygı duyalım, merhamet edelim, hep beraber huzur ve refah içerisinde yaşayalım. Çünkü her insan özünde sevgi görmeyi hak eder, tüm güzellikler ondan doğar ve yayılır.

Sevgi bir hayvana yuva olmaktır bir ağacı sulamaktır, ihtiyacı olan birine yardım etmektir. Sevgiyi yaşatmak emek ister. Hayat çok kısa, kimseden nefret edecek, kin tutacak, küs kalacak zaman yok. Sevmek mutlu olmaktır, birbirine destek çıkmak ve birbirini anlayabilmektir. Sevgimizi hissettirmeliyiz çünkü bazı şeyleri söz ile anlatmak yeterli olmaz. Küçük olsa bile kendimizi hatırlatabileceğimiz bir hediye gibi. Her zaman anlamı olan şeyler kalır aklımızda, büyüklüğünden çok, bize güzel anılarımızı hatırlatan şeyleri unutmayız. Aynı sevgi gibi, bir cümle yerine zor bir zamanında birine destek olmak asıl sevgidir. Beraber gülmektir, beraber ağlamaktır, beraber düşmektir, beraber kalkmaktır. Çünkü gerçek sevgi budur. Hayatta yaşanması gereken en önemli duygudur. Her şey sevgiden geçer ne de olsa. Ve evet, sevgi beslemeyen, görmeyen insan kaybeder. Her gün bir şeyini, bir gün her şeyini.

Şehit Ömer Halisdemir Ortaokulu  7/D Beril ATEŞ 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner97

banner82

banner83