"Alanya neden Alaçatı gibi olmasın?"

Turizmci Şükrü Cimrin İzmir'in Alaçatı turistik bölgesine yaptığı gezinin ardından bir yazı kaleme aldı. Cimrin, Alanya ve Alaçatı'yı karşılaştırdı.

"Alanya neden Alaçatı gibi olmasın?"
Alanya Belediye Meclis Üyesi ve Alanya Tanıtım Vakfı (ALTAV) Yönetim Kurulu Üyesi Şükrü Cimrin İzmir'in Alaçatı tatil bölgesine yaptığı gezideki izlenimlerini paylaştı. Alanya ve Alaçatı'nın karışılaştırıldığı o yazı büyük beğeni topladı.

İşte Cimrin'in o yazısı: 

Geçtiğimiz haftalarda iki günlüğüne Alaçatı’ya gitme fırsatımız oldu. Aslında nereye gittiğimizi de bilmiyorduk Denizli yakınlarında karar verdik Alaçatı olsun diye. Hakkında çok şey anlatılan bu beldeyi görmek ilginç olacaktı. Çoğunuz zaten gitmişsinizdir diye düşünüyorum yine de izlenimlerimi paylaşmak isterim.

Alaçatı 2005 yıllarından kendine bir hedef koymuş. ‘Less is more’ felsefesini benimseyerek Alaçatı’yı koruyarak geliştirme kararı almışlar. Bina yoğunluğu son derece düşük. Dağları ve manzarayı görmek için kafanızı kaldırmaya ya da yükseklere çıkmaya ihtiyacınız yok. Etraftaki tepelerde doğa dostu enerji üreten rüzgar tribünlerini gördüğünüzde gururla burası Danimarka değil Türkiye diyorsunuz. Dünya standartlarındaki Alaçatı surf okulları ve etraftaki yat marinaları çok güzel planlanmış ve her birini ayrı ayrı gezebilirsiniz.
Alaçatı merkezindeki otellerin hepsi restore edilmiş butik oteller. Çevrede yapılan diğer oteller de Alaçatı’nın dokusuna ve kimliğine uygun olarak Alaçatı taşı kaplama ve cumbalı şekilde belli bir karakterde yapılıyor. Alaçatı’da yer bulamazsanız Çeşme’de de kalabilirsiniz, birbirine çok yakınlar.

Birkaç telefondan sonra tavsiye üzerine aradığımız ve boş oda bulabildiğimiz henüz 2 ay önce açılmış Eritrina Otel’e yerleştikten sonra sabah kahvaltı saatini sorduğumuzda aldığımız ‘Siz ne zaman uyanırsanız o zaman’ yanıtı nerede olduğumuzu bize bir kez daha hatırlattı. Alaçatı’daydık ve çok güzel bir butik oteldeydik. Gerçekten de sabah uyandığımızda kahvaltı isteğimizi ilettik ve hemen organik reçeller, pişi, ev yapımı ekmekler eşliğinde çok lezzetli bir kahvaltı önümüzdeydi.

Alaçatı merkezine gittiğinizde dar sokaklarında bir insan selinin içinde yürümeye başlıyorsunuz. Alaçatı’da geçirdiğim ilk birkaç saatten sonra şöyle bir duyguya kapıldım; Alaçatı merkezi restore edilirken ve düzenlenirken içlerinde mimarlar, iç mimarlar, peyzaj mimarları, sanatçılar, restoratörlerin olduğu bir ekip ellerine cetveli, gönyeyi, teraziyi vs almışlar, her bir 10 cm’yi planlayarak, estetik dokunuşlar, aksesuarlar, detaylar katarak ağır ağır ilerlemişler. Her bir mekanın, işletmenin, hediyelikçinin, restoranın, gözlükçünün ama bütün işletmelerin bir karakteri var. İnce ince düşünülmüş, hepsi birbiriyle güzellik yarışında. Gündüz gözüyle gördüğünüz bu yerler akşam olunca başkalaşıyor. Güzel ve kararında aydınlatılmış sokak ve mekanlar, içinden Tük Sanat Müziği parçaları yükselen restoranları herkesin şıklık yarışında olduğu bir yer haline geliyor. Bütün işletmeler iş yapıyor ve bu durum geç saatlere kadar sürüyor. Beni Alaçatı’nın kimliği konusunda rahatsız eden tek şey merkezde sabahın ilk ışıklarına kadar müzik yapan gece klüplerinin varlığı oldu, butik otellerle yanyana olmaları biraz yadırgatıcı. Bu tip mekanların merkez dışında yerleşim yerlerinin uzağında çoğalmaları gerektiğini düşünüyorum.

Bu şekilde fiziki olarak korunmuş, kimlik sahibi bir beldeye gelen kitleyi de anlatmaya çok fazla gerek yok. Alaçatı’ya gitmeden önce birkaç yazıda Alaçatı’nın çok pahalı olmaya başladığı, Yunan adalarından bile pahalı olduğu gibi eleştirel köşeyazıları okumuştum. Evet fiyatlar düşük değil ama birkaç günlük bir tatil için herkes zorlanmadan gidebilir. Bence mümkünse daha da pahalı olsun hatta Akdeniz Çanağı’nın en pahalı noktası olarak ün salsın. Bu tip çıtayı yukarılara taşıyan ama bunun hakkını da veren merkezlere ihtiyacımız var ülke olarak.

Alanya ile Alaçatı’yı kıyaslamak gibi bir hataya düşmek istemiyorum. Zira iki bölge tamamen farklı tip ürün ve destinasyonlar. Alaçatı coğrafi olarak Alanya’dan daha küçük bir bölge ve zamanında doğru bir vizyon ortaya koymuşlar, korumacı ve yatay büyümeyi seçmişler. Bunda bölgenin önemli bölümünün SİT alanı ilan edilmesi buna bağlı olarak eski binaların tamamen korunmak zorunda olunması ve yenilerinin de eskiye sadık olarak yapılacak olması önemli bir etken olmuş. Alaçatı’nın büyüme kapasitesi sınırlı, zaten bölgede yaşayanlar ve iş yapanlar da aşırı büyüme istemiyorlar. Yine de yapılan yeni ve görece büyük tesisler bu konuda ileriye dönük bir tehdit.

Alanya ise 70 km’lik sahil şeridi ve geçmişte 17 farklı belediyeden oluşan yönetim yapısıyla farklı yoğunluklarda turistik alan ve tesislerin yapılmasıyla tercihini kitle turizminden yana koymuş.

Bugün geldiğimiz noktada turizm bölgenin en önemli gelir kaynağı olmuş durumda ve her yıl 3.5-4 milyon turist ağırlayamazsak herkesin mutsuz olacağı bir Alanya ile karşı karşıyayız. Bu sayıyı sağlama almak için farklı başlıklar altında alternatif kapılar açmaya çalışıyoruz ama bir yandan bizim dışımızda gelişen zorlayıcı sebepler ve artan yatak arzı ile oluşan fiyat baskısı bütçeleri tutturmamıza engel oluyor.
Zor bir süreçten geçtiğimiz kesin. Alaçatı’da geçirdiğimiz iki günden aldığım bazı dersler var. İşin özü şu; ne sattığın önemlidir ama nasıl sunduğun daha önemlidir. Orada geçirdiğimiz zaman boyunca çığırtkanlık yapan bir tek kişiye rastlamadım, hiçkimse zorla bir şey satmaya çalışmadı. Dükkanların içine girdiğimizde kibarca yardımcı oldular. Hiçbir baskı yoktu, rahatça gezdik, almayınca rahatsız edici bakışlarla karşılaşmadık ya da kovulmadık. Fiyatlar çoğu yerde birbirine yakın o yüzden sürprizlerle karşılaşmıyorsunuz. Ama servis kalitesinin Alanya ortalamasının çok üzerinde olduğunu söylemek zorundayım. Ödediğiniz fiyatın karşılığını alıyorsunuz.

Alaçatı’nın bir kimliği var. Bunu oluşturmuşlar, korumaya çalışıyorlar, tehditleri de görmezden gelmeyerek beldelerinin üzerlerine titriyorlar. Bilinç seviyesi çok yüksek. Alaçatı Turizm Derneği ve Alaçatı Koruma Derneği kuruluşlarından beri beri titizlikle çalışıyor.

Alanya’da yaşayan ve burada ekmeğini kazanan biri olarak yapabileceğim en büyük kıyaslama bu. Alanya’nın acilen kent kimliğinin ve ruhunun oluşturulması gerekiyor. Alanya’da yaşayan halkın ve Alanya’ya tatil için gelen misafirlerin gözünün önüne gelecek her türlü detay ve hizmete bir standart getirmek gerekiyor. Alanya göreceli olarak hem nüfus hem de coğrafya olarak çok daha büyük ve zor bir bölge. Ama bu bizim gözümüzü korkutmasın. Özellikle Alanya’daki belde belediyelerinin kapanmış olması genel uygulamalar yapılabilmesi açısından tarihi bir fırsattır.
Naçizane bana göre yapılması gerekenleri sıralıyorum :

1. Öncelikle tüm kent yöneticileri, sivil toplum örgütleri, dernekler, kamu ve yarı kamusal kuruluşlar bu konudaki kararlılıklarını ve bağlılıklarını beyan edecekler gerekirse toplumsal bir sözleşmeye imza atılacak, kısacası bu bilinç oluşacak.

2. Her birim kendi üzerine düşenleri tanımlayacak ve bununla ilgili hedeflerini beyan edecek. Örnek vermek gerekirse Taksiciler Odası Başkanımız hiçbir üyesinin kırmızı ışıkta geçmeyeceğini ve tüm araçların içinin temiz olacağını ve bütün taksi esnafımızın belli seviyede yabancı dil bileceğini taahhüt edecek ve bununla ilgili çalışma yapacak. Bununla birlikte kanun gücüyle iş yapabilen otoriteler kanunun verdiği yetkileri şehrin daha iyiye gitmesi konusunda çekinmeden kullanacaklar .Yaptırımlar, cezalar, eğitimler senkronize işleyecek. Artık kim neyden daha iyi anlıyorsa!

3. Alanya Belediyesi’nde MİMARİ ESTETİK KOMİSYONU kurulacak. 

Mimari Estetik Komisyonu şehirdeki fiziki bazı standartların oluşturulması ve uygulanması açısından bağlayıcılığı olan ve birçok Belediye’de kurulmuş durumda ve sıklıkla faydalanılan bir komisyon.

4. Mimari Estetik Komisyonu’nun müdahale edemediği durumlar için yine teknik bir ekip tarafından halkın önüne çıkarılacak her türlü fiziki hizmet için kent kimliğinin karakterine uygun şekilde standartlar oluşturulacak ve uygulamalar buna göre yapılacak.

5. Yapılacak tüm çalışmalar ve oluşturucak standartlar sadece Alanya merkezde değil birleşen tüm belde ve mahallelerde aynı şekilde uygulanacak. Örneğin merkezde turistik esnaf dışarıya 80 cm mal çıkarabiliyorsa beldelerde 250 cm olmayacak. Sokak gösteren levhalar merkezde ne ise mahallede de aynı formda olacak. Ve tüm bu fiziki çalışmalar teknik kadrolu ekip tarafından belirlenecek. Yine örnek vermek için söylüyorum bunları üreten reklam firmasının insiyatifinde olmayacak.

Konu çok uzun ve dağınık ama yine özetle demek istiyorum ki kentimizi, geleceğimizi korumak için illa ki birilerinin bizi SİT alanı ilan etmesi gerekmiyor. Yeter ki kararlı olalım.

Alaçatı deneyiminden sonra müteahhit, inşaatçı, mimar arkadaşlardan, abilerden vs de küçük bir ricam olacak. Emek verdiğiniz her bina, tadilat, tamirat bir eserdir. Uzun yıllar orada kalacağını varsayarsak lütfen bu şehre sadece eserler veriniz.

Güncelleme Tarihi: 23 Ağustos 2017, 09:45

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner97

banner82

banner83